Atatürk’ün 30 Ağustos 1924 Dumlupınar söylevi

Cengiz Özakıncı – Büyük Zaferimizin ikinci yıldönümü, 1924’te Büyük Taarruz’un başladığı yerde, Dumlupınar’da kutlanacaktı. Hakimiyeti Milliye gazetesi Büyük Zaferi kutlamak üzere Ankara’dan Dumlupınar’a gidenlerin kimler olduğunu tek tek sayıyordu:  “Dumlupınar”da Büyük Zaferi tesid için yapılacak merasimde hazır bulunmak üzere Reisicumhur (Gazi Mustafa Kemal Paşa) Hazretleriyle refikaları (Latife) Hanımefendi, Başvekil ve Hariciye Vekili İsmet, Erkanı Harbiyesi Umumiye Reisi Fevzi, Müdafaai Milliye Vekili Kazım Paşalar hazeratı, Maarif Vekili Vasıf, ve Nafıa Vekili Süleyman Sırrı Beyefendiler, Halk Fırkası Katibi Umumisi Tekfur Dağı Mebusu Cemil,  Afyon Karahisar Mebusu  Ruşen Eşref, Bozüyük Mebusu Salih, Bolu Mebusu Falih Rıfkı…”

30 Ağustos 1924 günü Dumlupınar’da yapılan Büyük Zafer kutlamalarında, önce Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi (Çakmak), 26 Ağustos Büyük Taarruz’un nasıl gerçekleştiğini anlatan bir konuşma yapmış; onu başka konuşmacılar izlemiş; en son  kürsüye çıkan Atatürk, hem Büyük Taarruzu ve Büyük Zaferi hem de Devrimleri açıklayan çok önemli bir konuşma yapmıştı.  Konuşmanın tam metni 31 Ağustos 1924 günlü Hakimiyeti Milliye’de şu başlıklarla veriliyordu: 

“Dumlupınar’da ölümsüz zaferi ve hatıralarını kutlarken  Büyük Gazi Diyor ki: Efendiler, asırlardan beri Türkiye’yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir; fakat yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir: Türkiye’yi!.. Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin duçar olduğu zararları ancak bir tarzda telâfi edebiliriz: O da artık Türkiye’de Türkiye’den başka bir şey düşünmemek.”

Fecî akıbet

Gazete Atatürk’ün 30 Ağustos 1924 söylevini ertesi gün tam metin olarak yayımladı. Burada özetini aktardığımız o günkü konuşmasında Atatürk, Büyük Taarruz’un nasıl hazırlandığını, nasıl başlatıldığını, nasıl geliştiğini ve nasıl Büyük Zafer’le sonuçlandığını ayrıntılarıyla anlatıyor ve konuşmasının sonunda özetle şunları söylüyordu:   

“Efendiler, harp, muharebe, nihayet meydan muharebesi yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir. Milletlerin çarpışmasıdır. Meydan muharebesi milletlerin bütün mevcudiyetleriyle, ilim ve fen sahasındaki seviyeleriyle, ahlâklarıyla, kültürleriyle kısaca  bütün maddî ve manevî kudret ve faziletleriyle ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir imtihan sahasıdır.

Temel burada atıldı

Türk milleti son mücadeleleriyle, bilhassa burada kazandığı zaferle, gösterdiği azim ve irade ile bilinen bu gerçekleri bir defa daha

tarihin bağrına çelik kalemle kazımış bulunuyor. (…)

Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk Devletinin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı. Ebedi hayatı burada taçlandı.

Bu sahada akan Türk kanları, bu gökyüzünde uçan şehit ruhları devlet ve Cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır Burada temelini attığımız ‘Şehit Asker’ âbidesi işte o ruhları, o ruhlarla beraber gazi arkadaşlarını, fedakâr ve kahraman Türk milletini temsil edecektir. Bu âbide, Türk vatanına göz dikeceklere Türk’ün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, hücumunu, kudret ve iradesindeki şiddeti hatırlatacaktır.

Milletimiz uzun asırlar ezildi 

“Efendiler, bu muazzam zaferin etkenleri üzerinde en önemlisi ve yükseği Türk milletinin sınırsız koşulsuz egemenliğini eline almış olmasıdır. Bu hâdisenin tarihimizde ve bütün cihanda ne büyük, ne feyizli bir inkılâp olduğunu izaha luzum görmem. Milletimizin uzun asırlardan beri hanlar, hakanlar, sultanlar, halifeler elinde, onların tahakküm ve istibdadı altında ne kadar ezildiğini, onların hırslarını temin yolunda ne kadar büyük felâketlere ve zararlara uğradığını düşünürsek, milletimizin hâkimiyetini eline almış olması hâdisesinin büyüklüğü ve önemi gözlerimizde belirir. Gerçi büyük zaferin ertesine kadar İstanbul›da halife ve sultan namı altında bir şahıs ve onun işgal ettiği hilâfet ve saltanat unvaniyle bir makam vardı. Fakat bu zaferden sonra millet o makamları ve o makam sahiplerini lâyık olduğu akıbete ulaştırdı.”

“Egemenlik öyle bir ışıktır ki…”

“Efendiler, ulusal egemenlik öyle bir ışıktır ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur. Milletlerin tutsaklığı üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar. Avrupa’nın ortasından doğunun öbür ucundaki binlerce senelik memleketlere bakacak olursak, Osmanlı İmparatorluğunun hak ettiği yazgıyı daha güzel anlayabiliriz.

Arkadaşlar, saraylarının içinde Türk’ten gayri unsurlara dayanarak, düşmanlarla ittifak ederek Anadolu’nun, Türklüğün aleyhine yürüyen çürümüş gölge adamlarının Türk vatanından kovulması, düşmanların denize dökülmesinden daha kurtarıcı bir harekettir. Türk milletinin atalarının kutsal emaneti olan bu topraklarda tam manasıyla efendi olarak yaşaması, ancak anlamsız olduktan başka, varlıkları tam bir zarar ve felâket olan makamların bertaraf edilmesiyle mümkün olabilirdi. (…)

Efendiler, artık vatan bakım, bayındırlık istiyor, zenginlik ve refah istiyor. İlim ve marifet, yüksek medeniyet, hür fikir ve hür zihniyet istiyor. Şeref, namus, istiklâl (bağımsızlık), hakikî varlık, vatanın bu taleplerini tamamen ve çabucak yerine getirmek için esaslı ve ciddi bir surette çalışmayı emreder.

“Efendiler, milletimizin hedefi, milletimizin ülküsü bütün cihanda tam manasıyla uygar bir toplum olmaktır. Bilirsiniz ki, dünyada her kavmin özgürlük ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu uygarlık yapıtlarıyla doğru orantılıdır. Medenî eser vücuda getirmek kabiliyetinden mahrum olan kavimler, hürriyet ve bağımsızlıklarından tecrit olunmaya mahkûmdurlar. İnsanlık tarih  baştan başa bu dediğimi teyid etmektedir. Uygarlık yolunda yürümek ve başarılı olmak yaşam koşuludur. Bu yol üzerinde duraklayanlar veyahut bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak cehalet ve gafletinde bulunanlar, uygarlığın coşkun  seli altında boğulmaya mahkûmdurlar. (…)”

“Yeni nesil gelecek sizindir”

Efendiler, milletimiz burada kutladığımız büyük zaferden daha mühim bir vazife peşindedir. O zaferin kavranması milletimizin iktisat sahasındaki başarılarıyla mümkün olacaktır. (…)

Efendiler, son sözlerimi münhasıran memleketimizin gençliğine tevcih etmek istiyorum.

Gençler! Cesaretimizi sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile, insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en değerli simgesi olacaksınız.

Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz.

Arkadaşlar, bu gaza ve şehadet diyarını terkederken Şehit Askeri hep beraber hürmet ve tazimle selâmlayalım.

***

26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz’da kanlarını canlarını ortaya koyan ve 30 Ağustos 1922 Büyük Zafer’le bizlere özgür ve bağımsız bir vatan armağan eden tüm şehit ve gazilerimizi, Başkumandan Atatürk’ün bu sözleriyle anıyor ve anıları önünde saygıyla eğiliyoruz. 

Büyük Zaferimizin 100’üncü yılı kutlu olsun. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir